Şüphesiz Âdemoğlu ilk sözünü Kâlû Belâ’ da Rabbine karşı verdi,
Cenâb-ı Hakk’ın; ruhları yaratıp,
“–Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” buyurduğu vakit;
“–Elbette yâ Rabbî!..” diye cevap verdiğimiz; «Kalû Belâ»daki ahde vefâdır.
Evet İnsanı insan yapan ahde vefâdır. Ahdine sahip çıkmasıdır. Sözünün eri olmasıdır…
Süslü kelimelerle gösteriş peşinde koşmak, değilken öyleymiş gibi davranmak, “-mış” gibi tavır sergilemek, ahde vefaya ihanettir.
Ebû Dâvud’tan nakledilen Hadisi Şerife göre;
Abdullah b. Ebi’l-Hamsâi şöyle dedi:
Hz. Peygamber ile risaletinden önce bir yerde buluşmak üzere konuşmuş ve vaatleşmiştik. Fakat unutmuşum, üç gün sonra aklıma geldi ve hemen konuştuğumuz yere gittim.
Baktım ki orada bekliyor. Beni görünce, “Ey genç delikanlı! Bana biraz sıkıntı verdin çünkü (sözümün gereği) üç günden beri burada bekliyorum.” dedi.
Evet bu hadise mütekabil Bizler Kalû Belâ ‘da Rabbimize, ehli sünnet itikâdı üzerine olan müslümanlar olarak Resulullah Aleyhi Salat-u Vesselam efendimizin izinde gitmeye ahdettik.
“Dil ile tasdik kalp ile ikrar” ettik. Bundan sebep Müslümanlar için dilinden ve elinden güven içinde oldukları kimsedir nitelendirmesi yapılır. Bundan sebep akraba eş dost sıla-i rahim önemsenir.
*****
Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden Azad oluş olan Ramazan’ın son demleri.
Dargınlıkları, küskünlükleri, kavgaları bir kenara atmak için son viraj, son fırsat. Atmak gerek zira bir kenara, “insan küçük bir kâinat kâinat büyük bir insandır” sözünü şiar edinmeli kendine, durmadan bıkmadan usanmadan aramalı insan. Aramak ve bulmak için gönderilmedik mi zaten? Hakikat aramakla bulunmaz ancak bulanlar hep arayanlardır demiyor mu erenler? Can bula Cananın Bayram O bayram Ola, Kul bula sultanın Bayram o bayram ola düsturu yetmez mi bize? Durmadan çalışmalı, aramalı, dinlenmek ölenlerin işi vesselam!...
****
Bozuk plak gibi takılı kalan bazı cümleler duyuyoruz her geçen gün hayatın içinden. Çalmasını istediğimiz şarkının takılı kalması sorun değil belki, duymak istemediğimiz cümlelerin şiddetine maruz kalmak içimizi huzursuz eden en can alıcı şey olsa gerek... Bu da aslında insanı taciz etmenin bir başka şekli veya yöntemi. Oysa insan mahremiyetine saygı evveliyatında dinimizden, kültürümüzden, atalarımızdan süre gelen sarsılmaz bir haktı.
Neyi isteyip neyi istemediğini bilmemek yıpratır, geçmişe takılıp kalmak yıpratır, Her şeyi öğrendim diye baş kaldırdığın anda hayat sana “hiçbir şey öğrenemeden kala kalmışsın’ı” acı bir şekilde gösterir.
İmanı Şafii Hz. ‘in İki kişinin darıldıktan sonra birbirinin ayıplarını ortaya çıkarması münafıklık alametidir. Buyurur. Başka da kelâm gerekmez!
*****
Hayatın benden neler alıp, neler getireceği bilinmediğinden insan kendine dair hayırlısı temennisini sevmeli. Ne güzel değil mi “hayırlısı” deyip Allâh’a sırtını yaslamak, ona havale etmek.
Rabbim ben güç yetiremedim, Rabbim ben yenildim Sen Bana yardım et! Teslimiyetini nefsine kabul ettirmek…
Öyleyse ez kelam şu olsun. Hayırlısı vesselam…